Regülasyon Kapasitesi Neden Zamanla Gelişir? Sabır, Farkındalık ve Yaşam Tarzının Rolü
- Zeynep Ağartan

- 14 Tem
- 2 dakikada okunur

Sinir sistemi regülasyonu son yıllarda, hızlı çözümler vadeden eğitimlerin odağında sık sık gündeme geliyor. Ancak bu kavram çoğu zaman öyle tanıtılıyor ki, sanki birkaç teknik ya da seansla kalıcı bir dönüşüm yaratmak mümkünmüş gibi bir izlenim doğuyor. Oysa gerçekte regülasyon kapasitesi, kısa vadeli müdahalelerden ziyade zaman içinde oluşan bir dayanıklılığın sonucudur.
Bu kapasitenin gelişmesi, yalnızca beden düzeyindeki tepkilerin düzenlenmesiyle ilgili değildir. Aslında regülasyon, yaşamın tamamına yayılan bir ilişki biçimidir: insanın duygu dünyasına, bedensel deneyimlerine, düşünce kalıplarına ve başkalarıyla kurduğu bağa nasıl yaklaştığıyla ilgilidir. Kısacası regülasyon kapasitesi, bir tekniğin tekrarı değil, kişinin varoluşuna sindirdiği yeni bir ritimdir.
Birçok insan bu süreçte hızlı bir ilerleme bekler. Oysa Stephen Porges’in Polyvagal Teorisi de dahil olmak üzere birçok nörofizyolojik araştırma, sinir sisteminin güven algısını yalnızca deneyimle, tekrar tekrar güvenli temas yaşayarak geliştirdiğini ortaya koyar. Başka bir deyişle, regülasyon kapasitesi, travma terapisinin kavramsal çerçevesinden daha yavaş ilerler. Sinir sistemi öğrenmek için zamana, tekrar eden deneyimlere ve küçük başarı duygularına ihtiyaç duyar.
Bu nedenle regülasyon pratiği sabır gerektirir. Örneğin, düzenli yürüyüş, nefes çalışmaları, yoga veya meditasyon gibi uygulamalar, zaman içinde vagal tonusu güçlendirir. Ancak bu etkiler genellikle haftalar değil, aylar ve yıllar içinde ortaya çıkar. Kişinin bedeni bir süre sonra yavaş yavaş daha geniş bir tolerans penceresi geliştirmeye başlar. Bu süreç aynı zamanda öz-şefkat kapasitesini de güçlendirir: yani kişi kendi taşkınlığına veya kapanma hallerine daha az yargı ile yaklaşmayı öğrenir.
Sabır kadar önemli bir başka unsur, farkındalık kapasitesidir. Regülasyon çalışmaları sırasında birçok insan, bedeninde ya da duygularında yaşadığı dalgalanmaları “geri düşme” ya da “başarısızlık” olarak algılar. Oysa bu dalgalanmalar, sistemin kendini yeniden düzenlemeye çalışmasının doğal sonucudur. Bazen geçici taşmalar veya duygusal hassasiyet artışı, daha kalıcı bir denge kurmanın ön aşaması olabilir. Bu yüzden düzenli farkındalık pratiği, sürecin bir parçası olarak değişimi gözlemlemeyi öğretir.
Yaşam tarzının rolü de göz ardı edilmemelidir. Günlük rutinde yeterince uyku almak, beslenme düzenini iyileştirmek, hareket etmek, keyifli aktivitelere zaman ayırmak gibi unsurlar regülasyon kapasitesini destekleyen temel yapı taşlarıdır. Bazen düzenli bir egzersiz rutini ya da her sabah kahve eşliğinde yapılan bir günlük yazma pratiği, terapötik tekniklerden çok daha etkili bir denge yaratabilir. Çünkü bu tür eylemler, sinir sistemine tekrar eden bir güven ve süreklilik duygusu verir.
Sonuç olarak regülasyon kapasitesi “hızlı öğrenilen bir beceri” değil, yaşamın ritmine yavaşça yayılan bir dönüşümdür. Tekniklerin katkısı değerli olsa da asıl belirleyici unsur, kişinin özfarkındalığı, sabrı ve yaşam tarzındaki istikrardır. Her insan kendi yolculuğunda bu kapasiteyi farklı hızlarda geliştirir. Önemli olan, dönüşümü kısa sürede tamamlanacak bir proje gibi değil, sürdürülebilir bir gelişim alanı olarak görmektir.
Referanslar:
Porges, S. W. (2011). The Polyvagal Theory. W. W. Norton & Company.
van der Kolk, B. A. (2014). The Body Keeps the Score. Viking.
Schore, A. N. (2001). The Effects of Early Relational Trauma on Right Brain Development, Affect Regulation, and Infant Mental Health. Infant Mental Health Journal, 22(1–2), 201–269.



Yorumlar