top of page

Travmadan Nasıl İyileşilir? - Kök İnançların Dönüşümü

ree

Travmatik deneyimlerle ya da kronik duygusal sıkışmalarla çalışan birçok yaklaşım, son yıllarda çeşitli teknik repertuarlar geliştirdi. Sinir sistemi regülasyonu, bedensel farkındalık, imgeleme, anlatım, nefes çalışmaları... Tüm bu yöntemler değerli araçlar olabilir. Ancak insanın acısı, tek başına araçların toplamıyla dönüşmez. Çünkü travma yalnızca fizyolojik bir alarm hali değil, kişinin varoluşuna dair inançlarının kırıldığı bir yaradır.

Bir insan bir olayı hatırlarken neden hâlâ aynı taşkınlığı yaşar? Neden anlatmak geçici bir rahatlama yaratır ama uzun vadede bir milim ilerleme sağlamaz? Bunun temel sebebi, o anının içinde taşıdığı kök inancın dönüştürülmemesidir. Kök inanç, kişinin bilinçdışı düzeyde kendisi ve dünya hakkında taşıdığı temel kabuldür. “Ben değersizim.” “Kimseye güvenemem.” “Sevilmek tehlikelidir.” “Başarısız olmak yok olmak demektir.” Bu kalıplar yalnızca zihinsel bir düşünce değildir. Sinir sisteminin tehdit algısı, tam olarak bu kök inançların gölgesinde çalışır.

Bu yüzden seanslarda kök inanç katmanına ulaşılmadığında, kişi her hafta aynı hikayeyi anlatır ama sistemde gerçek bir çözülme yaşanmaz. Üstelik anlatım süreci, yalnızca taşkınlığı yüzeye çıkarır ama dönüştürmezse, kişinin regülasyon kapasitesini daha da daraltır. Bu noktada sıkça rastlanan döngü şöyledir:– Önce rahatlama beklentisiyle görüşmeye başlamak,– Anlatmak, duygusal hafifleme yaşamak,– Birkaç gün sonra aynı sıkışmaya dönmek,– “Bir türlü ilerleyemiyorum” hissiyle daha da çaresizleşmek.

Bu döngüde asıl mesele, gerçekte bir iş yapılmamasıdır. Kişi yalnızca hikayesini anlatmaktadır. Oysa kök inanç alanına nüfuz etmeyen görüşmeler ve teknikler, bazen sıradan bir arkadaş sohbetinden bile daha az faydalı olabilir. Çünkü arkadaş sohbeti en azından yeni bir umut vaadi yaratmaz, kişi durumu olduğu gibi kabul eder. Oysa profesyonel alanın en büyük riski, ilerleme yanılsaması yaratmasıdır.

Kök inanç çalışması olmadan, regülasyon teknikleri de anlatım alanı da ancak sınırlı etki yaratır. Düzenli nefes çalışmaları, yoğun farkındalık egzersizleri veya bedensel gevşeme pratikleri—hepsi belli bir rahatlama sağlar. Ama inanç dönüştürülmezse, sinir sistemi aynı tehdidi tekrar üretir. Bunun en açık göstergesi, kişinin yoğun tetiklenmelerinin veya donma halinin uzun süredir değişmemesidir.

Bu yüzden bireysel görüşmelerde süreyi, protokolü, formatı belirleyen şey zaman değil, açılımın derinliğidir. Kök inanç katmanı aktif hale gelmişse görüşme sırf süre dolduğu için kapatılmaz. Eğer açılan “bohçalar” düzenlenmeden, sistem güvenli bir zemine taşınmadan görüşme bitirilirse, kişi haftalarca sürecek bir taşkınlık veya kapanma haliyle baş başa kalabilir. Bu durum yalnızca rahatsızlık değil, derin bir kırılganlık yaratır.

Alan Schore, Bessel van der Kolk ve Pat Ogden gibi birçok araştırmacı, travmatik içeriğin yalnızca ortaya çıkmasının yetmediğini, güvenli bir yeniden düzenleme ve yeni bir anlam inşası olmadan sürecin kalıcı olmadığını vurgulamıştır. Kök inanç alanına temas etmeyen görüşmeler, semptomu hafifletebilir - çünkü kişi en azından bağ kurmuştur- ama travmanın çekirdeğine dokunmaz.

Gerçek dönüşüm, anlatımın, bedensel regülasyonun ve anlam katmanının eş zamanlı bir bütünleşmesiyle gerçekleşir. Kişi yeni bir inanç geliştirmediği sürece, beden gevşese bile sinir sistemi tehdit algısını bırakmaz. Bu nedenle kök inanç çalışması, her görüşmenin odağında yer almalıdır. Her seansın bir amacı olmalıdır: varoluş düzeyindeki kabulleri dönüştürmek.

Sürecin niteliği, uygulayıcının bunu ne kadar güvenle tutabildiğine ve kişinin ritmine ne kadar saygı gösterebildiğine bağlıdır. Eğer kök inanç dönüşümü yapılmayacaksa, kişiye uzun vadede belki de en azından daha dürüst bir alan sunmak gerekir. Çünkü kronik anlatı döngüsünde umut vaadi, çoğu zaman yalnızca yeni bir hayal kırıklığı üretir.

Travmanın iyileşmesi zaman alır. Kök kalıpları tam anlamıyla dönüştürmek de öyle... Fakat zamanın kendisi değil, o süre zarfında neyin dönüştüğü belirleyicidir. Ve yapılan çalışmalar çoğu zaman iyi hali düzenli olarak desteklemelidir, süreden ziyade, iyileşme eğrisi iyileşmenin kanıtı olarak ele alınmalıdır. Gerçek açılım ise, insanın varoluşuna dair inancın yeniden yazılmasıyla başlar.

.


Kaynaklar:

  • Schore, A. N. (2001). The Effects of Early Relational Trauma on Right Brain Development, Affect Regulation, and Infant Mental Health. Infant Mental Health Journal, 22(1–2), 201–269.

  • van der Kolk, B. A. (2014). The Body Keeps the Score. Viking.

  • Ogden, P., Minton, K., & Pain, C. (2006). Trauma and the Body. W. W. Norton & Company.


Yorumlar


bottom of page